İSTİSMARCILIK VE DEMOKRASİ

post-title

M. ALİ KAYA

Zübeyir Gündüzalp “Bütün kötülükler saflıktan gelir” buyurarak ahmaklığın yumuşak ifadesi olan saflığın insana, aileye, topluma ve ülkeye, hatta İslamiyet’e ve hakimiyet-i İslamiyeye ne kadar büyük zarar verdiğini ifade etmiştir.

Saflık aklını kullanmaktan aciz olmaktır; ahmaklık ise aklı yanlış kullanmaktır. Saflık ile ahmaklık arasında böyle bir fark vardır. Saflar aklını yanlış kullanan hilekâr ve kurnaz düşmanların cerbeze ile aldatarak istismar edeceği, ehl-i tahkik olmaktan ve okumaktan uzak olan insanlardır. Böyleleri daima şuurlu düşmana şuursuz alet olmuşlar, şeytan da böyle insanlar sayesinde saltanatını devam ettirmişlerdir.

Tarih bunların misalleri ile doludur.

**

Bedüzzaman Said Nursi hazretleri 5 Ocak 1960’da Ankara Denizciler Caddesi Beyrut Palas otelinde yakın talebelerini toplar ve onlara “Son Dersini” verir. Derse başlamadan şöyle der: “Kardeşlerim! Ben sizin ihlasınızdan ve sadakatinizden asla şüphe etmem. Ancak ehl-i dalalet sizi aldatır. Aldanmamanız için bu dersi veriyorum” demiş ve bu dersi onun için vermiştir.

Ama ne yazık ki Bediüzzaman yine haklı çıktı. Zübeyir taş kafadır onu aldatamazlar” buyurmuştu. Zübeyir Gündüzalp dışındaki tüm talebeler maalesef “Biz demokratız” ehl-i dalalet tarafından aldatıldılar. Bu ülke DP ve AP ve DYP iktidarları dışında ne demokrasiyi gördü ve ne de kalkınmayı sağladı. “Dindar Demokratız” diyen AKP bu ülkeyi 15 sene tek başına ve MHP ile koalisyon halinde 5 senedir yönetiyor. Ülkede satılmadık devlet malı kalmadı, ülke fakirleşti, devlet borç batağına girdi ve Müslümanları birbirlerine düşman hale getirdi ve “Uhuvvet-i İslamiye” ortadan kalktı, ülkede İslam’dan uzaklaşma başladı, Ateizm ve Deizm gibi inkârcı cereyanlar çoğaldı, Ayasofya açıldı ama camiler boşaldı.

**

Şimdi bizim saf Müslümanlar “AKP zulmünden ancak CHP-İYİ Parti ittifakı ile kurtuluruz” diye kurnaz CHP’nin söylemlerine ve propagandalarına aldanarak demokrat olduğunu iddia etmeye başladılar. 1980’de Demokratlara en büyük darbeyi yapan “KONSEY” için de aynı saflar “Alim” sıfatında olanların da liderliğinde “Anayasa’ya Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi” dersi koydular ve okullarda Din Dersi zorunlu hale geldi” “Anarşiyi durdurdu” diye destek oldular ve halkı aldatıp Anayasa’nın %92 oranında kabul edilmesini sağladılar. Onlar da biz “Demokrasiyi hâkim kılacağız” diye bu halka söz vermişlerdi…

Peki ne oldu? 42 sene sonra gelinen nokta nedir?

Nerede Din Dersi alıp dindarlaşan toplum? Nerde demokrasi?

**

Demokrasi ancak “Demokrat zihniyete sahip olanlar” tarafından hayata geçirilir. Demokrasi ideolojik ve ırkçı olmamak, halka hizmeti esas almak, ülkede şahıs hakimiyetini değil, kanun hakimiyeti ile ülkeyi yönetmek ve işlerin başına liyakatli kişileri getirerek “emaneti ehline vermek” toplumda ayrımcılık yapmamak, kimseye imtiyaz tanımamak demektir.

Irkçılık, ideolojik saplantı hastalığına yakalanmış olan, milletin dini ve milli değerlerini istismar eden ve siyaseti menfaat aracı haline getirenler demokrat olmadıkları gibi, demokrasiyi de asla sevmezler. Ancak “Köprüden geçene kadar ayıya dayı demek” “Demokrasi havarisi” görünüp münafıkların dini istismar ettikleri gibi demokrasinin temeli olan “istişarî mekanizmaları” ve “demokrasiyi” istismar ederler. İş başına gelince kendilerine destek olan demokratları da kendi çirkin emellerine alet ederler.

Onlar “Din de Demokrasi de araçtır” diye kendi amaçlarını gerçekleştirmek için araç olarak kullandıklarını itiraf da ederler. Ama serde saflık var ya! Bu sözlerini dahi anlamayarak bir de akıllıca tevil ederek hem kendilerini hem kendileri gibi safları aldatırlar.

**

Siyasetin kuralları vardır. Kuralları olduğu için siyaset de bir nevi sosyal ilimdir. Bu ilmi bilmeyen işi bilmeyen cahil usta gibidir. Yaptığı iş hiçbir fayda getirmez; bilakis işinden zarar görür ve sonunda iflas eder.

Siyasetin kurallarından bazıları şöyledir:

1. Partiler kökenlerine bağlıdır ve kuruluş amacına hizmet ederler. Bu sebeple ırkçı ve ideolojik temele oturan partiler ırkçılığa ve kendi ideolojilerine hizmet ederler. Kendilerine destek olan herkesi bu amaca hizmet ettirirler. Aynı şekilde “menfaat devşirme amacı” ile kurulan siyasi parti de ancak menfaatini takip eder ve “dini de demokrasiyi de iktidarı da araç olarak görürler. Kendilerini destekleyen saflar da bilmeyerek onların aleti olurlar.

2. Demokrat olanlar ancak Demokrasi amacı ile kurulan siyasi partide demokrasiye hizmet edebilirler. Irkçı ve ideolojik düşünen istismarcı partilerde demokrasiye hizmet edemezler. Ancak onların amaçlarına hizmet ederler. İyi adamın yanlış yerde durması yanlıştır. Toplumdaki insanlar, siyaseti ve siyasetin işleyişini bilmedikleri ve partilerin amaçlarına vakıf olmadıkları için iyi insanlara bakarak destek olurlar. O iyi insanlar yanlış yerde durursa toplumu aldatmış olurlar. Bu sebeple demokratlar ancak kendileri gibi demokrat olan ve demokrasiyi ülkeye hâkim kılmak isteyen siyasi partide demokrasiye hizmet edebilirler. Yoksa alet olurlar ve ülkeye hizmet edemezler.

3. “Zaman cemaat zamanıdır, şahıs zamanı değildir.” (Bediüzzaman) Artık padişahlık, ağalık ve tek kişi yönetimleri devrini yüz sene önce tamamlamıştır. Devlet kişilerin yönetemeyeceği kadar kurumsallaşmıştır. Devlet “Parlamento” ile “İstişarî mekanizmalarla” yönetildiği gibi, siyasi partiler de ülkedeki bütün kurumlar da bütün kademelerinde işlerini “istişari kurullarla” ve burada alınan ortak kararlarla yönetilmektedir. Müessesenin bütün azaları bu kurulların birer üyesidir. Karar mekanizması tek kişi değil, ortak akıldır. Yönetici karar verici değil, icracıdır. Ortak aklın kararlarını, istişare kararlarının, sözcüsü, uygulayıcısı ve takipçisidir.

Durum böyle olunca artık şahısların söylemlerinin bir değeri yoktur. Siyasi partiler kuruluş amacını gerçekleştirmek ve kökenlerine olan bağlılıklarını göstermek isterler. Amaçlarını gerçekleştirmek ancak iktidar olmakla mümkündür. İktidar olmak için halktan destek almaları gerekir. Destek almak için onları aldatacak olan “Yalan Propaganda”ya sarılırlar. Bu zamanda maalesef siyaset böyle yalan propagandalarla toplumu aldatmaktadır.

**

“Kırk satır mı kırk katır mı istersin?” diye sadece iki seçenek sunmak kişiyi ikisinden birine mahkûm etmek isteyenler bir başka seçeneği halkın önüne koymak istemeyen diktanın ve diktatörün ve derin güçlerin dayatmasından başka bir şey değildir. Demokrasi ise çare üreten bir mekanizmadır. Demokrasi kahramanı Süleyman Demirel “Demokrasilerde çare tükenmez” diye başka seçeneklerin de olabileceğini veciz bir şekilde ifade etmiştir.

Madem demokrasi tüm dünyada yükselen değerdir. Madem demokrasi ülkenin kalkınmasını ve refahını sağlayan tek sistemdir. Öyle ise toplum “kırk satır ile kırk katıra” mahkûm değildir. Demokratlar Bediüzzaman Said Nursi’nin de çare olarak gösterdiği üçüncü seçenek olan “Demokrat Parti” çatısı altında toparlanmalı ve halka güven verecek projelerle ve kadrolarla ortaya çıkmalıdır. Nur Talebeleri de Bediüzzaman’ın verdiği dersi dinleyerek başka partilere değil Demokrat Partiye “Nokta-i İstinat olmalı” topluma bu konuda güven vermelidir.